Kız Kaçırma
Anam babama allı duvaklı gelin gitmemiş, kaçırılmış.
Babam henüz on dört yaşında olduğu için tek başına kız kaçırabilecek, hatta
evlenmeyi düşünebilecek durumda değilmiş. Onun yerine bu işi Hasan dedem ve
kardeşleri yapmışlar.
Babamın ailesi ile annemin ailesi komşularmış. Hatta
evlerinin bahçeleri bitişikmiş. Arada sadece alçak bir taş duvar varmış.
Babamın anası Pakize ebem ile anamın anası Yeşil Fatma birbirlerini severler,
zaman zaman bu taş duvarın iki yanında durup sohbet ederlermiş. Sohbeti bazen
çocuklara getirir, şaka yollu, “Bunları ileride baş göz etsek!” diye
birbirlerine takılırlarmış. Çocuklar da yaşıtmış, birkaç gün arayla dünyaya
gelmişler. Zaman böyle sohbet ve muhabbetle geçerken çocuklar on dört yaşına
basmış. Anam, anası Yeşil Fatma’dan aldığı yemyeşil gözleri ve güzelliği ile
dikkat çeker olmuş. Yaşı da o devire göre evlenmeye uygun görüldüğü için köyün ileri gelenlerinden, aynı
zamanda anamın babasıyla yakın akraba olan Mehmet Efendi, kızı oğluna istemiş. Önce kız tarafı hık mık etmiş, ama Mehmet Efendi gide gele işi
bitirmiş. Bitirmiş bitirmesine de, kızın da anasının da gönlü yokmuş. Haber
Hasan dedemlerin evine ulaşınca hane halkı çok üzülmüş. Günün birinde
oğullarıyla baş göz etme hayalleri kurdukları kızın elden kaçtığını düşünmek
onları çok rahatsız etmiş. Durumu bir türlü kabullenememişler. Dedemin iki
erkek kardeşi varmış. Bunlar, oldubittiye pabuç bırakmayan cesur insanlarmış.
“O zaman biz de kızı kaçırırız.” demişler. Bu tür bir evliliğe ne oğlan
hazırmış ne de onlar, fakat yapacak başka bir şey de yokmuş. Bu arada Pakize
ebem Yeşil Fatma ile bahçe sohbetlerini sürdürüyormuş. Bir kaçırma olursa Yeşil
Fatma’nın ve kızın ne diyeceklerini merak edip ağız yoklamış. Üstü kapalı da
olsa aldığı cevap olumluymuş. Bunun üzerine dedem ve kardeşleri harekete
geçmişler. Uygun bir fırsat kollamışlar, bulunca da kızı kaçırmışlar, Kurucaova
kasabasında yaşayan bir dostlarının evine götürmüşler. Bu dost akıllı bir
adammış. Anama davalık oldukları takdirde mahkemede ne edip ne diyeceğini
anlatmış, belletmiş. Babama gelince, o bir rüyada gibiymiş. Olup bitene
inanamıyormuş. Köyün en güzel kızıyla evlenecek olması onun için inanılmaz bir
şeymiş. Bizlere konuyla ilgili sohbetlerimizde, “Ok atsam okuma düşmezdi.”
derdi. Buradaki “ok atsam okuma düşmezdi” deyimini, “kura çeksem kurama
çıkmazdı” anlamında kullanırdı.
Bu olaydan sonra, ananım babası, Mehmet Efendi’nin de
kışkırtmasıyla davacı olmuş. Bizimkiler, köyle Şarkikaraağaç arasındaki elli
kilometrelik yolu yarı yaya, yarı at sırtında defalarca gidip gelmişler.
Sonunda da uzlaşmışlar. Zaten mahkemede anam: “Oğlan beni kaçırmadı, ben oğlanı
kaçırdım.” demiş. Hatta bu sözleri mahkeme salonunda yankılanmış, o sırada mahkemenin bulunduğu Hükümet Konağı’nın bahçesinde oyun oynayan lojmanlarda
oturan hükümet görevlilerinin çocuklarının kulağına kadar gitmiş. Onlar da
kendi aralarında: “Ya arkadaş, işler tersine dönmüş. Oğlan kızı değil, kız
oğlanı kaçırmış!” deyip kıkırdaşmışlar.
Babamın
ve anamın izinname (evlenme izni) çıkartmak için çektirdikleri resimler
Yol
Kavgası
Hasan dedem disiplinli, çalışkan, tutumlu bir insandı.
“Artırmadıktan sonra niye çalışayım, gider bir söğüt gölgesinde yatarım daha
iyi, hiç olmazsa kendimi yıpratmamış
olurum.” derdi. Sadece kendi tutumlu olmakla kalmaz, gereksiz harcama yapanlara
da karışırdı. Gece geç vakitte komşunun evinde lamba mı yanıyor, kalkar gider, önemli bir neden yoksa lambayı
söndürtürdü. İster kendinin olsun ister başkasının, mala da zarar gelmesini
istemezdi. Öyle ki, bir kilometre ötede birinin ekili tarlasında bir hayvan
görse gidip onu çıkarırdı.
Bu malına sahip çıkma titizliği yüzünden başı belaya da girmişti. Ben o zaman henüz dünyada yoktum. Babamdan dinlediğime göre, tarlaların içinden geçen yolların iyileştirilmesi,
yolu olmayan tarlaların başından yol geçirilmesi için İhtiyar Heyeti karar
almıştı. Dedemin Karacayer mevkisindeki tarlasının bir parçası da yeni açılacak
yola gidecekti. Dedem bunu kabul edemiyordu. Hatta geçirileceği daha uygun yer
varken, sırf kendisine zarar vermek için yolun tarlasına doğru saptırıldığını
bile düşünüyordu. İhtiyar Heyeti nezdindeki itirazı da kabul görmemişti: Karar
uygulanacaktı.
Bilindiği gibi böyle işlere angarya denir ve imece
usulüyle yapılır. Her haneden bir kişi angarya işlere katılır. Katılamayacak
olanlar da para verir. Günü gelince babam dedeme: “Bu işe ben gideyim, sen gitme!
Yol bizim tarlaya gelince kendini tutamayıp bir olay çıkarmandan korkarım!” der
ve ona Aydoğdu’daki tarlaya gidip orda çalışmasını önerir. Dedem de kabul eder.
Yol yapımına başlanır. Karacayer’deki dedemin tarlasına
gelinceye kadar her şey yolunda gider. Dedem, kalabalığın Karacayer’deki kendi
tarlasına geldiğini ta Aydoğdu’dan görür; dayanamaz, koşarak kalabalığın yanına
gelir ve tartışmaya başlar. Ortalık iyice kızışır; yumruklar ve küfürler havada
uçuşur; bu arada köylülerden biri küreğini havaya kaldırır, tam dedemin kafasına
indirecekken babam bunu fark eder ve arkadan kazma ile adamın başına vurur. Adam
yıkılır, babam kaçar.
Kaçarken adamı öldürdüğünü, hapse gireceğini, yıllarca
hapis yatacağını düşünür. “Onca yıl hapis yattıktan sonra Muma’ya komşu olamam
artık.” der. Eve gelir, beline bir
tabanca sokup eline de bir felk (uzun
saplı büyük orak) alır ve geri döner. “Yakınıma geleni biçerim, uzaktakini
vururum.” diye söylenerek yürürken, olay yerinden dönmekte olan dedem çıkar
önüne. Dedem, babamın niyetini hemen anlar ve onu durdurur. Adamın ölmediğini
haber verir. Babamın evlatlık vazifesini yaptığını, daha ileri gitmesine gerek
olmadığını, dama (hapishaneye) düşerse ona, eşi ve çocuklarına çok iyi
bakacağını söyler. Babam ikna olur ve birlikte eve dönerler.
Babam, eve gelince, felk ve tabancayı avluda
bir yere bırakarak dedemle üst kata
çıkar. Bir zaman sonra
aşağıya indiğinde tabancayı koyduğu yerde bulamaz: Çalınmıştır.
Bir daha da ele geçmez.
Bu olaydan sonra da mahkemelik olunmuş. Yine yaya ya da hayvan sırtında defalarca Şarkikaraağaç’a gidilip gelinmiş. Uzun süren mahkeme sürecinde hem maddi hem de manevi olarak çok yıpranılmış. Ancak, babam, bu olay yüzünden hiç hapis yatmamış: Bir af çıkmış da kurtulmuş!
Bu olaydan sonra da mahkemelik olunmuş. Yine yaya ya da hayvan sırtında defalarca Şarkikaraağaç’a gidilip gelinmiş. Uzun süren mahkeme sürecinde hem maddi hem de manevi olarak çok yıpranılmış. Ancak, babam, bu olay yüzünden hiç hapis yatmamış: Bir af çıkmış da kurtulmuş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder