8 Mayıs 2015 Cuma

BEN DOĞMADAN ÖNCE GEÇEN İKİ ÖNEMLİ OLAY

Kız Kaçırma
            Anam babama allı duvaklı gelin gitmemiş, kaçırılmış. Babam henüz on dört yaşında olduğu için tek başına kız kaçırabilecek, hatta evlenmeyi düşünebilecek durumda değilmiş. Onun yerine bu işi Hasan dedem ve kardeşleri yapmışlar.
            Babamın ailesi ile annemin ailesi komşularmış. Hatta evlerinin bahçeleri bitişikmiş. Arada sadece alçak bir taş duvar varmış. Babamın anası Pakize ebem ile anamın anası Yeşil Fatma birbirlerini severler, zaman zaman bu taş duvarın iki yanında durup sohbet ederlermiş. Sohbeti bazen çocuklara getirir, şaka yollu, “Bunları ileride baş göz etsek!” diye birbirlerine takılırlarmış. Çocuklar da yaşıtmış, birkaç gün arayla dünyaya gelmişler. Zaman böyle sohbet ve muhabbetle geçerken çocuklar on dört yaşına basmış. Anam, anası Yeşil Fatma’dan aldığı yemyeşil gözleri ve güzelliği ile dikkat çeker olmuş. Yaşı da o devire göre evlenmeye uygun görüldüğü için köyün ileri gelenlerinden, aynı zamanda anamın babasıyla yakın akraba olan Mehmet Efendi, kızı oğluna istemiş. Önce kız tarafı hık mık etmiş, ama Mehmet Efendi gide gele işi bitirmiş. Bitirmiş bitirmesine de, kızın da anasının da gönlü yokmuş. Haber Hasan dedemlerin evine ulaşınca hane halkı çok üzülmüş. Günün birinde oğullarıyla baş göz etme hayalleri kurdukları kızın elden kaçtığını düşünmek onları çok rahatsız etmiş. Durumu bir türlü kabullenememişler. Dedemin iki erkek kardeşi varmış. Bunlar, oldubittiye pabuç bırakmayan cesur insanlarmış. “O zaman biz de kızı kaçırırız.” demişler. Bu tür bir evliliğe ne oğlan hazırmış ne de onlar, fakat yapacak başka bir şey de yokmuş. Bu arada Pakize ebem Yeşil Fatma ile bahçe sohbetlerini sürdürüyormuş. Bir kaçırma olursa Yeşil Fatma’nın ve kızın ne diyeceklerini merak edip ağız yoklamış. Üstü kapalı da olsa aldığı cevap olumluymuş. Bunun üzerine dedem ve kardeşleri harekete geçmişler. Uygun bir fırsat kollamışlar, bulunca da kızı kaçırmışlar, Kurucaova kasabasında yaşayan bir dostlarının evine götürmüşler. Bu dost akıllı bir adammış. Anama davalık oldukları takdirde mahkemede ne edip ne diyeceğini anlatmış, belletmiş. Babama gelince, o bir rüyada gibiymiş. Olup bitene inanamıyormuş. Köyün en güzel kızıyla evlenecek olması onun için inanılmaz bir şeymiş. Bizlere konuyla ilgili sohbetlerimizde, “Ok atsam okuma düşmezdi.” derdi. Buradaki “ok atsam okuma düşmezdi” deyimini, “kura çeksem kurama çıkmazdı” anlamında kullanırdı.
            Bu olaydan sonra, ananım babası, Mehmet Efendi’nin de kışkırtmasıyla davacı olmuş. Bizimkiler, köyle Şarkikaraağaç arasındaki elli kilometrelik yolu yarı yaya, yarı at sırtında defalarca gidip gelmişler. Sonunda da uzlaşmışlar. Zaten mahkemede anam: “Oğlan beni kaçırmadı, ben oğlanı kaçırdım.” demiş. Hatta bu sözleri mahkeme salonunda yankılanmış, o sırada mahkemenin bulunduğu Hükümet Konağı’nın bahçesinde oyun oynayan lojmanlarda oturan hükümet görevlilerinin çocuklarının kulağına kadar gitmiş. Onlar da kendi aralarında: “Ya arkadaş, işler tersine dönmüş. Oğlan kızı değil, kız oğlanı kaçırmış!” deyip kıkırdaşmışlar.


Babamın ve anamın izinname (evlenme izni) çıkartmak için çektirdikleri resimler

Yol Kavgası
            Hasan dedem disiplinli, çalışkan, tutumlu bir insandı. “Artırmadıktan sonra niye çalışayım, gider bir söğüt gölgesinde yatarım daha iyi,  hiç olmazsa kendimi yıpratmamış olurum.” derdi. Sadece kendi tutumlu olmakla kalmaz, gereksiz harcama yapanlara da karışırdı. Gece geç vakitte komşunun evinde lamba mı yanıyor,  kalkar gider, önemli bir neden yoksa lambayı söndürtürdü. İster kendinin olsun ister başkasının, mala da zarar gelmesini istemezdi. Öyle ki, bir kilometre ötede birinin ekili tarlasında bir hayvan görse gidip onu çıkarırdı.
            Bu malına sahip çıkma titizliği yüzünden başı belaya da girmişti. Ben o zaman henüz dünyada yoktum. Babamdan dinlediğime göre, tarlaların içinden geçen yolların iyileştirilmesi, yolu olmayan tarlaların başından yol geçirilmesi için İhtiyar Heyeti karar almıştı. Dedemin Karacayer mevkisindeki tarlasının bir parçası da yeni açılacak yola gidecekti. Dedem bunu kabul edemiyordu. Hatta geçirileceği daha uygun yer varken, sırf kendisine zarar vermek için yolun tarlasına doğru saptırıldığını bile düşünüyordu. İhtiyar Heyeti nezdindeki itirazı da kabul görmemişti: Karar uygulanacaktı.
            Bilindiği gibi böyle işlere angarya denir ve imece usulüyle yapılır. Her haneden bir kişi angarya işlere katılır. Katılamayacak olanlar da para verir. Günü gelince babam dedeme: “Bu işe ben gideyim, sen gitme! Yol bizim tarlaya gelince kendini tutamayıp bir olay çıkarmandan korkarım!” der ve ona Aydoğdu’daki tarlaya gidip orda çalışmasını önerir. Dedem de kabul eder.
            Yol yapımına başlanır. Karacayer’deki dedemin tarlasına gelinceye kadar her şey yolunda gider. Dedem, kalabalığın Karacayer’deki kendi tarlasına geldiğini ta Aydoğdu’dan görür; dayanamaz, koşarak kalabalığın yanına gelir ve tartışmaya başlar. Ortalık iyice kızışır; yumruklar ve küfürler havada uçuşur; bu arada köylülerden biri küreğini havaya kaldırır, tam dedemin kafasına indirecekken babam bunu fark eder ve arkadan kazma ile adamın başına vurur. Adam yıkılır, babam kaçar.
            Kaçarken adamı öldürdüğünü, hapse gireceğini, yıllarca hapis yatacağını düşünür. “Onca yıl hapis yattıktan sonra Muma’ya komşu olamam artık.” der.  Eve gelir, beline bir tabanca sokup eline de bir felk (uzun saplı büyük orak) alır ve geri döner. “Yakınıma geleni biçerim, uzaktakini vururum.” diye söylenerek yürürken, olay yerinden dönmekte olan dedem çıkar önüne. Dedem, babamın niyetini hemen anlar ve onu durdurur. Adamın ölmediğini haber verir. Babamın evlatlık vazifesini yaptığını, daha ileri gitmesine gerek olmadığını, dama (hapishaneye) düşerse ona, eşi ve çocuklarına çok iyi bakacağını söyler. Babam ikna olur ve birlikte eve dönerler.
            Babam, eve gelince, felk ve tabancayı avluda bir yere bırakarak dedemle üst kata çıkar. Bir zaman sonra aşağıya indiğinde tabancayı koyduğu yerde bulamaz: Çalınmıştır. Bir daha da ele geçmez.
            Bu olaydan sonra da mahkemelik olunmuş. Yine yaya ya da hayvan sırtında defalarca Şarkikaraağaç’a gidilip gelinmiş. Uzun süren mahkeme sürecinde hem maddi hem de manevi olarak çok yıpranılmış. Ancak, babam, bu olay yüzünden hiç hapis yatmamış: Bir af çıkmış da kurtulmuş!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder